3 Eylül 2013 Salı

Baharın Hüsnüne gebedir, Hazanın Hüznü...

Hazana Hüzün bulaştırmak,
her ne kadar kendi marifetim olmasa da,
asıl Sonbahardır,
rontgenlediği dalların iskeletini ulu orta yerde ifşa eden.

Yaz boyu; bir o yana bir bu yana yelpazelenen
yeşili besleyen damarlar çırılçıplak kalmak üzre,
bedenine tutunmuş ne var ne yoku,
dökmeye başlayacak hiç utanmadan az sonra.
Sapından emzirdiği kokulu çiçek,
kopartılıp dişlenen gagalanmış meyve de yok artık.

Çatallara yuvalanmış kuşlar da göçecek birazdan,
armağan niyetine belki de, ona bırakılacak;
titizlikle örülüp içinde ürenmiş virane çöpten evler.

Mevsim artık, devr-i çöpçüye yüz tutmaya başlamış bile.
Güneşe beş karış, palazlanmış semiz dallar baltayla budanacak,
zemherinin ayazına ot tıkamak uğruna ocakları ısıtacak,
hem de sımsıcak.

Adeta, bir başına kaderini paylaşmanın tam yokuşbaşı.

Ozanın dediği gibi; “bu bir demdir, gelip geçen”
Balta girmemiş yeşilin heybetinden 
arta kalan dazlaklıktan esecek hüzün;
bedende hissedilecek, sararıp da düşende değil.

Belki de sözü edilen Hazanın Hüznü,
Ormanın Hüznüne sözleşmesiz ev sahipliği yapacak, kim bilir?
Ancak mevsim kavşağındaki yolu kesen hakikat o ki;
ebeliğe hazırlanmakta Hazanın Hüznü, 
Baharın Hüsnünün doğumunda...


Sevgilerimle... 
ahb 

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.