Haziran geldi çattı. Baharda hazanı yaşamak... Sanırım bundandır, "Haziranda ölme"nin zorluğu
... «uyarına gelirse tepemde bir de çınar» demişti on yıl önce demek ki on yıl sonra demek ki sabah sabah demek ki «manda gönü» demek ki «şile bezi» demek ki «yeşil biber» bir de memet'in yüzü bir de güzel istanbul bir de «saman sarısı» bir de özlem kırmızısı demek ki göçtü usta kaldı yürek sızısı geride kalanlara
nerdeyim ben nerdeyim? kimsiniz siz kimsiniz?
yıllar var ki ter içinde taşıdım ben bu yükü bıraktım acının alkışlarına 3 haziran '63'ü bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine yatıyor oralarda bir eski gömütlükte yatıyor usta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine okşar yanan alnını bir kırmızı gül dalı nâzım ustanın
gece leylâk ve tomurcuk kokuyor bir basın işçisiyim elim yüzüm üstümbaşım gazete geçsem de gölgesinden tankların tomsonların şuramda bir çalıkuşu ötüyor uy anam anam haziranda ölmek zor!
Hasan Hüseyin
Sevgilerimle... ahb
not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.
Hani; Mayıs’ın maviliğe estiği, koyu bir karanlığın gecesine
düştüğü günlerden biriydi, yıldız ve ay o gece pırıl pırıl parlasa da dibini
aydınlatamadığı, kör koğuşlara süzülemediği, nefes almanın da vermenin de
zorluğunda, birisi bir cigara yaktı dumanını havaya üflerken gördüklerinin
keyfini çatarcasına. Diğeri; kalem kırılırken avcunun içini de morarttığından
ellerini ovuşturmakla meşguldü. Bir başkası, tarihi bir köşkte somya yayıyla,
çevirmeli telefonla, su borularıyla, gazoz şişeleriyle ABD yardımı “know-how”ların kılavuzluğunda kendi özgün tasarım arayışları için “workshop” yapmayı
sürdürüyordu. Birileri de; sessizlik içerisinde sergilenenleri dehşet içinde
seyredenlere “iyi polis”i “kötü polis”i oynuyordu. Basit bir dille; “Ortada var
bir vatan, içinde var bir düşünen; biri tutmuş, biri kesmiş, biri pişirmiş,
biri yemiş, biri de ABD'den gelip hani bana, hani bana demiş”ten öteye gitmediği
o ağır günlerde.
Dedim ya; belki de sıradan insanlar, düşlerinde birbirlerinden
farklı rüyalara çoktan bürünmüş, karanlık izbe köşelerde her tür pazarlık tüm
kızışmışlığını olanca hızıyla sürdürmekte, terfi/tayin/ihale için beller
istendiği yönde eğilmekte, senaryolarda kullanılacak yasal ve yasadışı silahlar
ayrı ayrı tezgah altlarında hızla el değiştirmekte, barolar mahkemelerde,
gazeteciler kapatılan gazetelerinde, yazarlar kitaplarında, öğretmenler
okullarında, öğrenciler yurtlarında, analar cezaevlerinin koğuş, babalar
emniyet saraylarının 5. katlarındaki pencerelerinin altındaki haykırışlarının
sessizliği çökmüştü şafağı atamayan sabahına.
Söylentiye göre; 10 yıl öncesi, memleketi donuna kadar
pazarlayıp ABD'nin zavallı bir marabası olmasına katkı verenlere karşılık bir
misilleme olduğu ileri sürülür. Kısaca, ABD eteği öpenlerle, tepenlerinin bir kez daha karşı
karşıya gelişiydi. Üzerinden geçen yıllar yürütücülere, yargıcılara,
sorguculara olan katkısı tartışmasız oldu; ülkenin doğasına aykırı gelse de
dokunulmazlıkları, malvarlıkları, arkalıkları, arpalıkları, yağdanlıkları her ne hikmetse
“nacar” saat kadar tıkırında işleyegeldi. Müsebbiblerin çoğu göçse de, bırakılan
bataklık mirasında artık daha dolgun, daha semiz larvaların baş göstermelerine
şaşırmamak gerek.
Kısaca; günümüz emperyalizminin ağababası ABD'ye ne kadar
zorda kalınsa da bir türlü “hayır” demeyi beceremeyen solcularla, İsrail ile
tarihinin en dostane ticari ve ticani ilişkisine giren ılımlı islamcılarla,
kendi aralarında her tür sapkınlığı yaşayan şeriatçılarla birlikte geçiriyoruz
günlerimizi. Bir yanda; ABD'nin desteği ile Sosyalist bir ülke kurulabileceğinin
cehaletinde hayalini gerçekleştirmeye kalkışan toprakağaları, şıhlar ve onların
marabaları. Diğer yanda; itirazsız köleleştiğinin bilincinde ABD'yi bir islam
ülkesi olduğunu öne sürmenin yarattığı çelişkiye bile aldırmayanlar,
algılayamayanlar. Bir de; her ne pahasına olursa olsun ABD ve her tür
sömürgeciliğin karşısında duranlar.
Ha, o yıllarda Sam Amca ya “ılım”ı ya da “islam”ı aklına
getirmemişti henüz. O daha sonraki yıllara denk gelir, en gevrek sömürmenin hamurunun
“İslamın ılımlısı” olduğu, hatta ılımsızını bile kendi elleriyle yetiştirir,
ellerinin içinde kaybediverir, “Şeytan götürmüştür herhalde” niyetine arar
durur ıssız çöllerde.
Tüm bu sözü edilenlere boğulmuş gecenin bir vaktinde,
ceplerinde filtresiz bir paket cigaraya yetecek servet taşıyan, yüreğiyle
savaşıp aklıyla düşünen, okumaktan gocunmayıp söylemekten korkmayan, diri,
körpe, bahar çocuklarının ümüklerine çöktüler karanlığın en koyusunda, en
kuytusunda. Boğazlatanlar, sırtlarındaki Sam Amca’nın güvencesinde arenadaki
gladyatörün arslanların ortasında parçalanması, bilgili bir cesareti ilkel bir
cehaletin çullanarak linç etmesini, ardından geleceklere gözdağı vermek uğruna
silahların soğuk gölgesinde keyifle seyrederlerken; hiç utanmadılar, hiç
korkmadılar, hiç çekinmediler, hiç geri adım atmadılar tıpkı, iplerin
ilmiklerinde savunmasız, korunmasız asılanların sıcak ve kırmızı cesaretlerinde.
İlerleyen yıllarda, kültürsüzlük boşluklarında rahatça yuvalanabilen
akımlarından kedi boğazlayan Satanistler kadar bile tepki görmedi, Sadist
duyguları bilenmiş o günlerin bu Faşistleri. Öyle ki; kimileri bir cigara bile
tellendirdi, kırılan boyun kemiklerinin sesleri, çırpınan genç bedenler,
hırıltılar, katledilmelerine neden olabilecek bir suç da bulunamamış bu cesur
yürekler karşısında. Sonraki yıllarda, sadık uşak, taşeronların daha uzun
soluklu hizmet etmelerini sağlamak amacıyla mıdır bilinmez, tütüne yasak kondu.
Günümüzde süren davaların ömrünün, bir insan ömrünü aşacağı iddia edilmekte
olduğuna bakıldığında, inandırıcı gelmiyor da değil hani!
Bu yazıya müstehzi bakışlarla bakanların dışındakiler için; ABD
ve Emperyalizmi lanetleyen bir cümleyi, kulaklarınızın duyacağı yükseklikte
kendi sesinizle seslendirin, üzerinizde parka, ayaklarınızda postal, boynunuzda
ip olmasa da tıpkı, Deniz, Yusuf, Hüseyin’in son sözlerinde katliamdan mesul
Elverdi’lerin suratlarına tükürürcesine haykırdıkları gibi;
“KAHROLSUN AMERİKAN
EMPERYALİZMİ, YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE”
Sevgilerimle... ahb
6.5.2010 (tarih eski gözükse de, yazı paylaşılmadığı için yeni denebilir)
not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.
"Düşünceler,
insanların dillerine vurur.
Bundandır, ben de her sabah
Güneş doğmadan;
akşamdan kalma bu çarpışmalardan
yerlere saçılmış kelimeleri toplarım.
İşte yazdıklarımın tümü bu..."
VITRIOL
-
VITRIOL: Visita Interiora Terræ Rectificando Invenies Occultum Lapidem
Dünyanın derinliklerini (içini) ziyaret et, damıtırken (arıtırken) gizli
taşı (fel...