29 Kasım 2009 Pazar

Oyunun Delisi

Yine, Aralığın ilk haftasının sonuna kadar sergilenen, adı duyulduğunda burukça tebessüm ettiren o meşhur "Bir Delinin hatıra Defteri" için yazılmış 12 Ocak 2008 tarihli "Oyunun Delisi" yazımı atlamak istemedim.

Bu akşam, yıllar öncesinde efsaneleşmiş "Bir Delinin Hatıra Defteri" nin akıllanıp akıllanmadığına göz atmak için DT' nun yeni açılan "Stüdyo Sahne" sinde biraz ürkerek, biraz temkinli biraz da tedbirli soluğu aldık.
Bilmeyenler için; DT' nun Gimat arkasındaki "İrfan Şahinbaş Atölyesi" yle aynı site içinde yer almakta. Yani aracınız varsa, ulaşım, park, güvenlik açısından çöpsüz üzüm. Geriye kalansa gitme niyeti. Sanırım, Ankara bu konuda diğer illere göre seyirci sadakati açısından daha istikrarlı gözükse de kent nüfus'una oranlandığında yine de yeterli olmamakta. Azmin kendini tüm dişiliğiyle gösterebilmesi için TV açıp kapama tuşlarıyla tatmin olmak yerine başka cazibe merkezlerini bizzat benliğin istemesidir. Zira ne zaman kimi dostlarla bir oyuna birlikte gitsek, oradaki tanış olmadıklarımızın sözlerine kulak misafiri olsak;

"Yahu, ne iyi ettik... daha sık gelsek... üşenmesek... siz giderseniz kafadan bizi de var bilerek bilet alın..." temennilerine şahit olmuşuzdur

Oyun hakkında ayrıntı vermeyeceksem de seyirci kapıdan girdiği andan itibaren şaşkınlık veren ortama tanık ediliyor.

Basın da yer aldığı için ifşa edilmiş bir ayrıntıdan söz etmek isterim. Gerek "Deli" denince akla gelen Genco Erkal gerekse geçen süreç içinde bu eserle perde açan tiyatro topluluklarında bir viranhane ya da buna benzer mekana dönüşmüş sahnede yaşanır hatırattaki tüm "Delirmeler". Bu oyunda ise mekan; hareketli bir kurtarma vincinden oluşuyor, hani itfaiyenin yangınlarda üst katlardan can kurtarmak, su sıkmak için kullandığı, Belediyelerin ise sokak ışıklarını değiştirdikleri, ağaçları budadığı türden. Kısaca oyun havada oynanıyor ve yarı yatarak seyrediliyor.

Asıl ifşa edilecek olan ise oyunun ayrıntıları değil bütünü.
Hani yazının başında sözünü ettiğim tedirgin ürkekliğin temkini vardı ya...
Oyunun sonunda karı koca Ankara'nın kuru ayazından buz tutmuş ara yollarına atladığımızda, içimde kalan sıcaklık artık yalnızca oyun değildi. Bizi ruhsal cendereye bindirmiş son günlerin hıncını alırcasına mutlu eden, ikinci bir Genco' ya daha sahip olmamızdı. Sanatın her türünün kuramsal yanından uzaklaşarak gerçekçilik adına uygulamalı ticari ortama bayır aşağı düşürüldüğü dönemde böylesine bir şansı yakalamak, en azından tanık olmak her ganyancının talihi olmasa gerek. Temennim o ki; çıkışı benzerlik gösterenlerin makus geçmişleri içinde kendi kendisini yok etmez, ondan yaş alma sürecimde değişik lezzetler almayı sürdürebilirim. Ve bu arada bir noktayı vurgulamaktan da geri kalmak istemiyorum. Baş-rol, Son-rol, Kont-rol... oyuncusu olan Erdal Beşikçioğlu ile Genco Erkal arasında bir kıyas asla söz konusu değildir, en azından elma armut benzerliginde.

Son 10-15 yıldır boylesine bir usta oyunculuğa bu kadar yakından şahit olmamıştım.
Nikolay Vasilyeviç Gogol' un yazdığı oyuna emek veren Yönetmen Cem Emüler, Aksenti İvanoviç Poprişçin Erdal Beşikçioğlu, Dekor ve Kostüm Sertel Çetiner, Müzik,Ses ve efekt Tayfun Gültutan, Işık Tasarımı merhum Seyhun Ayaş ve Zeynel Işık öyle bir mükemmel oyun koymuşlar ki sahneye.
Sözün özü; kelimeler yine tarifte kifayetsiz kaldılar. Benim yetersizliğim ise ancak oyun görülerek giderilebilir.

En iyisi bir kaç kilo vermek isteyen, sürtünmekten bir kaç kılını düşürmekten bir yeis duymayan, en önemlisi gönüllü düşünmek isteyen kim varsa bu oyuna gitmelerini hararetle tavsiye ederim.

Belki bir tiyatro eleştirmeni değilim, haddim olamaz da. Ancak bir tiyatro izleyici görüşü olarak kabul görür diye umarım.

Son dönemde dikkatimi çeken ve uygulamaya konmasına akıl erdiremediğim bir nokta var, hazır yeri gelmişken sözünü etmeden geçemeyeceğim.
Eskiden akşam seanslarına yani gece gösterilerine 12 yaşının altında çocuk getirilmezdi ve bu (bana göre) oyuna bir nezahat getirirdi. Bu uygulamanın amacının genç nesli özendirmekse, gerek okullara gerekse çocuklar için özel gündüz seanslarıyla sağlanabileceği kuşkusuzdur. Üstelik öğrenmenin her zaman basamak kuralı ile gerçekleştiği bilimsel gerçeğine dayanarak; harfleri bilmeden okumayı, okumayı bilmeden yazmanın gerçekleşemeyeceği, gerçekleştirilmekte zorlanılırsa da istenmeyen bir birleşim elde edileceği unutulmamalıdır. Bu sözün ışığında çocukların gelişimleri gözönünde bulundurularak oyunlara göre yaş uyarlaması yapılmalıdır ve her yaş grubuna yönelik zengin ve doyurucu bir repertuar oluşturulması gerekmektedir. Örneğin; bu akşam ön sırada oturan 8-9 yaşlarındaki kız çocuğunun "Bir Delinin Hatıra Defteri" nden kazanımlarının ya da kayıplarının ne olabileceğini düşünmek dahi istemiyorum. Olsa olsa ilk sonuçlarını 18-28-38-... yaş kesitlerinde yaşamına kattıklarının ne olduğu kendisine ve çevresine yansıtacaklarından anlaşılacaktır.

Bu akşam ben belleğimi tazeleyip yeniliklere tanıklık ettim.
Bence siz de mutlaka gidip seyredebilmeyi deneyin...
yan etki yapmıyor...

Sevgilerimle...
ahb

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşabilir, YAHOO360 ARSIVI bölümünden yayınlanmış eski günceleri okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder