14 Aralık 2009 Pazartesi

Ömür mü, Yaşam mı ?

Sevgili Usta, Savaş Dinçel'i kaybedeli 2 yıl olmuş. Nasılsa, ülkede üzerinden yüzyıllar da geçse yazılanlar değerini yitirmediğinden, onu yitirdiğimiz günlerde yazdığım yazıyı yeniden paylaşıyorum.

"İyinin biri"ni daha yitirdik, kayıp gitti göz retinamızdan, halbuki henüz yaşarmaya hazır bile değildi.

"İyilerin erken gittiğine" dair hurafeye olan inancım hala inatla direncini korumakta, her ne kadar dilimde "önce bilim" olsa da, gözlemlerimi okuduklarımla bir türlü birlikte aynı kulvarda koşturamıyorum. Hani beceriksizlik de diyebilirsiniz.

Ozanın söylediği gibi "kimler geçmedi ki bu köprünün altından...".

Yeni bir ortayaş üstü nesil oluştu, bir saat de olsa daha uzun yaşayabilmek için olmadık maymunluğu yapabilen. Sabah sporu, öğlen jimnastiği, akşam antrenmanı,... en sağlıklı yağsız, tuzsuz yiyecekleri, onun otu, bunun kökü, hangisinden sonra hangisinin yeneceği, tütün, alkol mü ?... haşaa.

Aslı hastane personeli olup da zengin caddelerinde, bir başına kirası ile Monte Carlo'da tatil yapılacak mekanlarda, menajerleri, onların ayarladığı haylice yoğun, kimi kadrolu TV bilirkişi konukluğu,... her ne kadar bir zamanlar biz onlara sadece "Diyetisyen" demişsek de. Anlaşılan o ki; bu taze sektör, kozmetik sanayinin alt basamağına dayanmış. Biraz yumuşak, biraz alaycı edayla "domates" deyiveriyor bir gün ve "o bir gün" domates satışları patlıyor. Bir diğeri, "domatesin" sağlık üzerindeki olumsuzluklarından birini telaffuz edince hooop fiyatı da satışı da düşüveriyor. Öyle ki; selüloit, kırışıklık, sarkma, hele hele iktidar konularına burnunu uzatınca; plastik cerrahi, bevliye, cildiye uzmanları aynı mekanlarda komşu dükkanlara peşisıra yerleşiyorlar. Örneğin; plastik cerrah, ilk iş olarak ünvanını estetik cerraha tercih ederek, trafik kazasında kopmuş bir burun ucu yerine satış öncesi pazarlama sırasında hiç gerekmeyen burunları kesiyor, kaldırıyor, indiriyor. Bevliyeci kolunu çubukçuluğa kaptırmış, cildiyeci işi içerikleri sır olan preparat ticaretine dökmüş, anlamsız vibratörler, ışın kalemleriyle, 10 seansta talebi karşılamanın tatlı telaşındalar. Kısaca, bu ipin ucu uzayıp gidiyor karşıdaki loş sokakta görünmez olana dek.

Bu sanayinin ortasında şaşkına dönmüşler de bir semizotuna saldırıyor, daha haşlamanın sonu gelmeden haydin şimdi de kerevize... Kuşkusuz ki; bu koşuşturma sırasında ömür sayacı bir yandan biteviye "tık tık" atıp duruyor.

"Ne yaptın ?" dendiğinde de,

"Sabah erken kalktım, bir saat yürüdüm, bir saat koştum, Eve gelip duş aldım. Sıkı bir kahvaltı yaptım, içinde yağ; şeker, un, tuz olmayanlarıyla (?). İşe gittim, Aydın Doğan gazetelerini bilgisayarımdan okudum. İçinde insan sağlığına uygun olup olmadığını bilemediğim malların ithali için gereken yazı ve evrakları hazırlattım. Hiç çay, kahve içmedim. Öğlen tatilinde, "sağlıklı yaşam" üzerine bir kitap okudum (?). Kaldırımda yarım saatlik bir yürüyüş yaptım. Yemek tatili sonrası gümrükten çekilecek siparişlerimizin bekletilmemesi icin ilgili resmi kurumlarda gerekli yetkilileri ziyaret ettim. İşime döndüğümde, akşamüstü meyvem bana bakan hizmetli tarafından soyulmuş, dilimlenmiş halde masamda beni bekliyordu. Yeni siparişleri üst yönetime takdim ettim. İş çıkışı, "sigaranın insan üzerindeki olumsuzlukları ve hala alınmamış önlemleri" konusunda bir toplantıya katıldım. Çıkışta, köşedeki vejeteryan lokantasında doyasıya yedim. Eve döndüğümde saat 10:00 u bulmuştu. TV da eğlenceli bir program olmadığından ılık bir duş alarak yattım. Zira ben haftasonu, bayram demem hep erken yatar erken kalkarım..."

Son gidiş numaralı "Genç Rahmetli" Savaş Dinçel ile bu hem sıradan hem de popülist yaşamda yuvarlanışı yanyana koyalım... sağlıklı yaşamcıya ayıp olmasın diye isterseniz yanyana koymayalım.

Ancak sağlıklı yaşamcının uzun yaşayacağı muhtemelen doğrudur... ama niye ?, ne için ?, kim için ?

Yani; ömrünün uzunluğu kendi dahil kimseye hayrolmamış yaşamlar yerine, yaşamı parmak uçlarında hissettirenlerin, boşa geçecek zamanları maharetle kullanışından ötürü onlara USTA deniyor, sanırım.

Biri yaşamı ömre diğeri ömrü yaşama çevirmek için beyni düşünen, kalbi atan, gözleri bakan iki yaşam.

Bu akşam ünlü kanalların birinde Usta'dan söz ederken diyordu ki;
"Sizin Ekmek Teknesinden tanıdığınız Savaş Dinçel'in bilinmeyen bir yanını da biz araştırdık, bulduk... aynı zamanda Karikatüristmiş !"

Olsun, en azından bilgiden taşmış Medya bunu artık öğrendi, sayesinde 70 milyon Türkiye (?) de... Neyse, öğrenmenin geç'i erken'i olmaz. Onlar keşfettikçe, araştırdıkça daha nelerini öğreneceksiniz ve her geçen gün üstteki ikilem arasındaki farkın açıldığını hayretle gözlemleyeceksiniz.

Usta, yaşamına neler sığdırdığını öğrendikçe kendinizi cümle sonundaki bir nokta kadar küçük hissedeceksiniz.

Henüz görmemişler, görememişler, şu sıralar özellikle İstanbul'da yaşayanlar için; onun sigarasından bir nefes çekmemişseniz de yaşamınızda "Uçurtmanın Kuyruğunu" seyretmeden bu Dünya'dan göçmeyin.

Bu günce onun yaşamını sığdıracak bir büyüklüğe sahip olmadığından onu tanımayı size bırakıyor (siz de Medya'ya bırakmadan) ve ondan hiç söz etmiyorum. Yalnızca;
Onurlu yaşamının önünde saygıyla eğiliyor,
en azından kendi adıma duyduğum Şükranımı sunuyorum.

Zaten Işıklar içindeydi,
benim temennime gerek bile duymaksızın yattığı yerde aynı aydınlıkta kalacaktır.


Saygı ve Sevgilerimle...

ahmet haluk başaklar


not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşabilir, YAHOO360 ARSIVI bölümünden yayınlanmış eski günceleri okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder