11 Ocak 2016 Pazartesi

Vardır mutlaka, her mahallede bir Fahriye Abla

Uzun yıllardır Aralık aylarını; kışın yüzü olarak görmemden mi yoksa,
sevdiklerimin sıcak bedenlerini donmuş toprağa teslim etmenin
tedirginliğinden midir bilemedim, 
acemi damatçasına bir türlü adımına ayak uyduramaz oldum.
İşte İhsan Baş ve Hüsnü Çubukçu Ustalarımı 
böylesi yalnızlaşmış günlerde yitirmiştim.
Ortak yanları ise; ikisi de söz Ustalarıydılar ve
dillerindeki söylemleri, bedenlerinden ömürlerince hiç ayrı kalmadılar.
Hiçbir zaman hatırlatmadan, hatırlatılmadan geçirdiler uzun olmayan ömürlerini. Bugünse, onlardan kalanların çıraklığını sürdürmekteyim.

Oğlu Tamer Baş Kardeşimden edindiğim, 
972 yılından kalma bir ses kaydına bir kaç görsel eklemeye gayret ettim. Hepsi bu. Umarım aldığım keyfi, siz de alırsınız.
Saçtıkları ışıkları, aydınlığım olur.

Sevgilerimle... 
ahb 

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.

1 yorum:

  1. Mehmet Ertüzün28 Ocak 2016 22:04

    iyi bir vesile oldu ve dizelerine çocukluğumdan beri aşina olduğum Ahmet Muhip Dranas'ı da böylece anmış oldum. Y. Ergir'in sunumlarında aksettirilen "mahalle" atmosferinden buram buram solumuş bir neslin temsilcileri olarak Fahriye Abla şiirinden etkilenmemiş olmamız zaten düşünülemezdi zira her birimizin mahallesinde birer Fahriye Abla'mız vardı şüphesiz. Beni çok etkileyen bir diğer Dranas şiiri de "Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar" şiiridir. Özellikle 1958-1968 arası Ankara, Bahçelievler hayatımda ya duvar üstünde, ya balkonumuzda, ya da bisikletimle gittiğim Balgat meralarında, Solfasol Koyu bağlarında, Dikmen sırtlarında Temmuz ayı pufidik bulutlarına bakakalıp aklımdan geçen bütün özlemleri bu derece iyi yansıtan bir şiirin hafızama kazınması boş yere değildir. Ankara'da ancak bisikletimle gidebileceğim menzillere kısılıp kalmış ve coşkulu gönlü hep uzaklara koşmak, keşfetmek arzusuyla yanıp tutuşan bir yeni yetmenin o bulutlara bakıp şairin dediği gibi "Bakıp imreniyorum akınına" diye düşünmesi Dranas'ı öyle bir boyutta buluşturuyor işte insanın kendisiyle. AOÇ arazisi içinde Tekel Bira fabrikasının leyleklerinin Agustos ayı göçleri ve sonradan da Eylül gibi kırlangıçların güneye yolculukları da bende aynı "terk edilmişlik" duygusunu bırakır ve nasıl o bembeyaz bulutlara binip sahillere erişmeyi düşlediysem o kuşların kanadında da umman denizler uzerinden sıcak ülkelere varmayı düşlemişimdir.
    sevgilerimle
    mehmet

    Bakıp imreniyorum akınına
    Şehrin üstünden geçen bulutların,
    Belki gidiyorlar yakınına
    Rüyamızı kuşatan hudutların.
    Evler, ağaçlar, sular, ben be bu an
    Sanki bulutlarla bir, akıyoruz;
    Onların hevesine uyaraktan
    Cenup ufuklarına bakıyoruz.
    Biz de hafif olsaydık bir rüzgardan,
    Yer alsaydık şu bulut kervanında,
    Güzle'e ve Yeni'ye doğru koşan
    Bu sonrasız gidişin bir yanında;
    Dağlara, denizlere, ovalara
    Uzansaydık yağarak iplik iplik
    Tohumları susamış tarlalara
    Bahar, gölge ve yağmur götürseydik.
    Bakıp imreniyorum akınına
    Şehrin üstünden uçan bulutların.
    Gidiyor, gidiyorlar yakınına
    Rüyamızı kuşatan hudutların.

    Ahmet Muhip Dranas

    YanıtlaSil