Fotografın tarihine baktım, 13.7.2013. Yer Ankara'nın hayli rağbetli
bir AVM si. O dönemlerde ilgiyi arttırmanın koşuşturmasıyla Volkan Konak
Konseri dışında hiçbirine katılmadığım yığınla etkinlik düzenlemenin
derdindeler. Hemen alt katında da, dışından da girilebilen, fiyatları
gerçekten ucuz bir süpermarket denen yer var ve haftanın 2-3 günü orada
olsam da, bunca yıldır üst katlarındaki pahalı ve lüks mağazaları 10 kere anca görmüşümdür.
Yukarıdaki tarihteymiş anlaşılan oraya yine gitmemiz. Ortalıkta yine pankartlar, bir sanat etkinliğinden söz etmekte. Havuz ile merdivenler arasındaki boşluğa bir masa, dört sandalye konmuş. Etkinliğe dair görüntülerin söyleşileceği yer olsa gerek diye düşündüm, hani yıldızını parlatmak isteyen boya küpüne düşmüş bir şirinlik muskasının konu dışında kıkırdayacağı. Ve aniden bu heykeli gördüm daha doğrusu, esen rüzgardan ve parlayan sıcak güneşten hemen göremedim. Gördüğümü, sıcağın verdiği bir beyin yumuşamasına yorduysam da, gölgeye denk geldiğimde aynısı yine ağ tabakamda düz olarak belirince, Refikaya bir teyit ettirmem gerektiğini anladım. Aha, o da doğruladı. Clint Eastwood kıvraklığında telefonuma davrandığımı görünce ilk taciz ateşi ondan geldi; "bulaşmaaa... yürü" Durum anlaşılmıştı, önce Refika engeli aşılacaktı. Neyse, alacaklarımızı aldık, vereceğimizi verdik, çıkacağız dönüş yoluna, aklıma geldi birden altuni pelerin. "Hadi çık sen bir iki kat gez, Mangoya Mungoya bakarsın, benim acil tütütünüm geldi" dediğimde, Mangonun dar bedenleri bana üstün gelerek önerim o an kabul gördü. O ardına döndüğünde, ben soluğu çoktan Grek yakışıklısının yanında almıştım. Çektim silahımı ateş etmeye başlayacağım, hızlı adımlarla mutad Güvenlikçilerden biri seğirtti yanıma, paytak paytak koşarak. Endişeli bakışlarıma inat son derece munis yüzüyle; "Efendim, ikincisini de bağladık, merak etmeyin artık hiç açılmıyor, içiniz rahat olsun..." dediğinde kaşlarım havada ama, asılmış suratıma bakarak yavaşça gerime doğru uzaklaştı. Ama terk etmiyor sevdan beni hesabı, prangalandığımı anladım. Fotograf çekmeye başladığımı anlayınca, nedense etrafımda telsiz vızıltı sesleri birden arttı gibi geldi.
Bu anlaşılmazlıktan çıkarabildiğim anlaşılabilirlikler özetle; etkinlik için birileri bir çıplak yakışıklı tarihi erkek heykeli getirip orta yere koyar. Ancak ensarcılar bu konuda hassaslar, hemen şikayet ederler. Ve sonunda "ya dekoltesini kapatırsınız ya da bunu buraya koyamazsınız" salvosu atılmış gözükmekte. "Eee, ellenmemiş çoluğu var, ellenmiş çocuğu var, kumalı ailesi var di mi bunun? El insaf yani." Kim bulur bu altuni pelerini bilinmez ama getirip sarmalar. Bu kez de ya göğüsleri ya da iniş takımları açıkta kalmakta, kalmak bir yana rüzgarın her esişinde "Ceee" diyen bir çocuk oyununa dönüşmekte. Münafıklığa girecek ama, işin içinde biraz kumalara karşı bir aşağılık kompleksi taşımışlar izlenimi verdi zira, göğsünü kapattıkları bir erkekti. İlk kez, haşema esintili kombin bikinili bir erkek gördüm, heykeli de olsa. Yakınına gidip pelerinini açıp baktığımda (ki sanırım beni uzaktan seyredenler çok gülmüş ve aslında niyetimin ne olduğu konusunda hayli çifte bahis oynamışlardır herhalde. Yaşın verdiği akça pakça, sütlaçlığı da görüntüye ekleyince "vah amcabey vah, susuz kalmış anlaşılan"a örnek teşkil etmemem için bir neden de kalmamıştı orta yerde) içten beli ve etek ucu çengelli iğne ile tutturulmuş, açıkta kalan göğüslerde garip bir kumaşla kördüğümle bağlanmış. Ancak, rüzgarın yönü önünden vurduğunda denizden ıslanmış beyaz donuyla çıkanın durumunu aratmakta. Eee, ona da yapacak bir şey yok. Ya da en fazla itirazcılara, rüzgar vurmasın diye önüne siper olup ikna etmişlerdir diye düşünüyorum.
Merakımsa, aynı yerde Müjdat Gezen'in Sanat Merkezi var. Eğerki kendi o gün orada olsaydı, sanırım güvenlikçiler işin içinden bu kadar kolay sıyrılamazlardı, Usta'nın neler yapabileceğini düşledikçe.
Ben sizinle geveze bir anımı paylaştım, içinden çıkarsanacak varsa da, o da Arif'e kalmış.
Yukarıdaki tarihteymiş anlaşılan oraya yine gitmemiz. Ortalıkta yine pankartlar, bir sanat etkinliğinden söz etmekte. Havuz ile merdivenler arasındaki boşluğa bir masa, dört sandalye konmuş. Etkinliğe dair görüntülerin söyleşileceği yer olsa gerek diye düşündüm, hani yıldızını parlatmak isteyen boya küpüne düşmüş bir şirinlik muskasının konu dışında kıkırdayacağı. Ve aniden bu heykeli gördüm daha doğrusu, esen rüzgardan ve parlayan sıcak güneşten hemen göremedim. Gördüğümü, sıcağın verdiği bir beyin yumuşamasına yorduysam da, gölgeye denk geldiğimde aynısı yine ağ tabakamda düz olarak belirince, Refikaya bir teyit ettirmem gerektiğini anladım. Aha, o da doğruladı. Clint Eastwood kıvraklığında telefonuma davrandığımı görünce ilk taciz ateşi ondan geldi; "bulaşmaaa... yürü" Durum anlaşılmıştı, önce Refika engeli aşılacaktı. Neyse, alacaklarımızı aldık, vereceğimizi verdik, çıkacağız dönüş yoluna, aklıma geldi birden altuni pelerin. "Hadi çık sen bir iki kat gez, Mangoya Mungoya bakarsın, benim acil tütütünüm geldi" dediğimde, Mangonun dar bedenleri bana üstün gelerek önerim o an kabul gördü. O ardına döndüğünde, ben soluğu çoktan Grek yakışıklısının yanında almıştım. Çektim silahımı ateş etmeye başlayacağım, hızlı adımlarla mutad Güvenlikçilerden biri seğirtti yanıma, paytak paytak koşarak. Endişeli bakışlarıma inat son derece munis yüzüyle; "Efendim, ikincisini de bağladık, merak etmeyin artık hiç açılmıyor, içiniz rahat olsun..." dediğinde kaşlarım havada ama, asılmış suratıma bakarak yavaşça gerime doğru uzaklaştı. Ama terk etmiyor sevdan beni hesabı, prangalandığımı anladım. Fotograf çekmeye başladığımı anlayınca, nedense etrafımda telsiz vızıltı sesleri birden arttı gibi geldi.
Bu anlaşılmazlıktan çıkarabildiğim anlaşılabilirlikler özetle; etkinlik için birileri bir çıplak yakışıklı tarihi erkek heykeli getirip orta yere koyar. Ancak ensarcılar bu konuda hassaslar, hemen şikayet ederler. Ve sonunda "ya dekoltesini kapatırsınız ya da bunu buraya koyamazsınız" salvosu atılmış gözükmekte. "Eee, ellenmemiş çoluğu var, ellenmiş çocuğu var, kumalı ailesi var di mi bunun? El insaf yani." Kim bulur bu altuni pelerini bilinmez ama getirip sarmalar. Bu kez de ya göğüsleri ya da iniş takımları açıkta kalmakta, kalmak bir yana rüzgarın her esişinde "Ceee" diyen bir çocuk oyununa dönüşmekte. Münafıklığa girecek ama, işin içinde biraz kumalara karşı bir aşağılık kompleksi taşımışlar izlenimi verdi zira, göğsünü kapattıkları bir erkekti. İlk kez, haşema esintili kombin bikinili bir erkek gördüm, heykeli de olsa. Yakınına gidip pelerinini açıp baktığımda (ki sanırım beni uzaktan seyredenler çok gülmüş ve aslında niyetimin ne olduğu konusunda hayli çifte bahis oynamışlardır herhalde. Yaşın verdiği akça pakça, sütlaçlığı da görüntüye ekleyince "vah amcabey vah, susuz kalmış anlaşılan"a örnek teşkil etmemem için bir neden de kalmamıştı orta yerde) içten beli ve etek ucu çengelli iğne ile tutturulmuş, açıkta kalan göğüslerde garip bir kumaşla kördüğümle bağlanmış. Ancak, rüzgarın yönü önünden vurduğunda denizden ıslanmış beyaz donuyla çıkanın durumunu aratmakta. Eee, ona da yapacak bir şey yok. Ya da en fazla itirazcılara, rüzgar vurmasın diye önüne siper olup ikna etmişlerdir diye düşünüyorum.
Merakımsa, aynı yerde Müjdat Gezen'in Sanat Merkezi var. Eğerki kendi o gün orada olsaydı, sanırım güvenlikçiler işin içinden bu kadar kolay sıyrılamazlardı, Usta'nın neler yapabileceğini düşledikçe.
Ben sizinle geveze bir anımı paylaştım, içinden çıkarsanacak varsa da, o da Arif'e kalmış.
Sevgilerimle...
ahb
not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder