10 Ocak 2010 Pazar

Alnına Işık Koyabilenler

 
Gözlenen o ki; son günlerde "KuleDibi"nden, tiyatro oyunlarına ait izlenimlerimi aktardığım yazılar daha fazla rağbet görmekte. Eh, durum "halkımız böyle istiyor" olunca bana da eski "günce"me sıkışıp kalmış, zamanında gördüğüm oyun izlenim yazılarımı yeniden paylaşması düştü.

Tarih 16 Şubat 2008. Erzurum Devlet Tiyatrosu Ankara turnesinde. Gerçekten unutulmaz bir gece yaşatan Erzurum Devlet Tiyatrosu sanatçılarını bir kez daha saygıyla anmak istedim. Ankara'yı dahi beğenmeyip İstanbul'un orta yerine kumpanya kurma çilekeşliğine soyunanların; üstüne üstlük bir de Erzurum'da başlarına neler gelebileceği ya da yazılmamış ne Aziz Nesin'lik oyunlara yardımcı karakter olacakları bir kez daha düşünülürse, kendilerini Fransa'nın Akdeniz sahillerinde ödül almış sanatçılar kadar tuzukuru hissetmemeleri için bir neden olmadığı görülecektir.

Büyükkent sanatçılarını bilemem ama, en azından Büyükkent seyircilerinin bu konuda bir kez daha şapkalarını öne koyup düşünmelerinin anlamlı olacağı kuşkusuz.

Bu akşam, yine yıllar öncesinin bir oyunundaydık.
Bertolt Brecht'in "Kafkas Tebeşir Dairesi"
Oyunu sergileyense Erzurum Devlet Tiyatrosu.

Açıkça; son günlerde özel tiyatroların kuruluş amacı ve düşüncesi mesnet gösterilmesi yerine mesken tutularak çok dallar, yapraklar estirilip duruluyor. Ancak, bir yandan mertlikten dem vurulurken bir yandan da kaçak dövüşmenin "özgür bir seçim", "anayasal bir hak" iddiasıyla eldekiler avuç içinden fütursuzca çalınırken, karşımıza tükürmenin haklı erdemi dayatılarak kültür erezyonuna elden geldiğince katkılar eksik edilmemenin gayretinde sulandırılıp, akın karaya olan saygısızlığı ön plana çıkartılıyor. Anlaşılan o ki; yurt sahnesinde sergilenen takiyesi bol bir savaş kararı, cengaverinden çok suilerin rol aldığı bir orta oyununa dönüşmüş, İbiş'i külahsız, Pişekar'ı sopasız.

İşte bu şahikadan bakılarak, Erzurum Devlet Tiyatrosu'nun sahnesi tüm yaşatılanlara bir cevap olarak karşımıza çıkıveriyor, bir Ankara ayazında yanan bir kamp ateşi sıcaklığında.

Kısaca; açlığı ya da susuzluğu kaygıya yer bırakmaksızın giderecek bir oyun, gece boyu Güneş'in hasretliğini çektirmediği.

Bu oyun hakkında daha geniş bilgi için;
bağlantısından; oyun hakkında tüm bilgiyi, konu özetini, oyunun sahnelenme tarihleri, oyuncusundan ışıkçısına kadar emeği geçen ekipte yer alanları, oyundan resim karelerinin yanında bir bölümünün video görüntüsünü izleme olanağı tanıyor. Bir de Yönetmen Barış Erdenk'in görüşleri var;
Mutlaka okunmasını öneririm.

Geceboyu, adeta kendimi AST'ın bir zamanlar zirve yaptığı günlerdeki oyunlarında buluverdim. Ve bunu yıllar sonra yaşamaktan ötürü de son derece lezzet aldım.
Oyundaki şarkılar (son dönemde DT'nun güzel bir uygulaması) canlı müzisyenlerin oluşturduğu bir orkestra tarafından icra edilirken, şarkılar oyuncular tarafından seslendiriliyor. Buradaki bariz görünen farkın; tek seslilik yerini çok sesliliğe terketmiş olması. Öyle ki; bir oyuncunun her oyuncu gibi sesinin güzelliği, onu kullanmasını iyi bilmesinden, hatta kendini kurtaracak kadar şarkı da söyleyebilmesinden geçer. Ya da mimikleri, beden ve sahne kullanımını becerebilmesinden, hatta dans bile edebilmesinden. Ancak bu oyunda her oyuncu çift ses tabir edilen armoni bilgisine sahip, üstelik bilgisi de gırtlağıyla bu konuda hem fikir notalar çıkarmakta ve bedenler sahnede dans etmenin yanında eserin otantik kalıplarına uymakta son derece cömertçe davranmakta.

Tüm oyunculara oyun yakışmış diyebiliriz. Rol dağılımı, kostüm, dekor kusursuz. Sahne giriş çıkışları kesintisiz. Lafı bile edilmeyecek bir kaç aksilik ise seyircinin gönüllü hoşgörüsünde perde kapanmadan unutulacak türden. Teknik zorluk ya da aksaklık yaşanmayacak bir kurguya ve tedbire sahip.

Oyunun kimliği, içeriği gözönüne alındığında; salonun boş koltuksuz doluluğuyla tükürgen lamaları kendi salyalarını yalatacak kıvamda. Ayrıca; seyircinin ağırlıklı olarak genç nesilden oluşması ise umudun hala kaybedilmediğinin bir canlı kanıtı.

Sözün özü; son günlerin bezginliğinin yarattığı özgüven kaybını yeniden ışıldatacak bir oyun. Mutlaka gidin diye öneririm. Zira Erzurum'dan gelen bu sanatçı dostların Erzurum'da yaptıklarının, oynadıkları oyundaki Gruşe rolünden hiç mi hiç farkı olmadığı kabullenilmesinde güçlük de çekilse yadsınamaz bir gerçek.

Bu gece her biriyle gözgöze gelmesek de aydınlık sahneden karanlıktaki bana verdikleri için Erzurum Devlet Tiyatrosu'nun tüm ekibine
Şükranımı Sunarım...

Sevgilerimle...

ahmet haluk başaklar
not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder