29 Eylül 2012 Cumartesi

Sözün Eri

16 Aralık 2007 tarihinde "47 Yetmez, Hedef 67" başlıklı güncemin sonunu; 
not: Yazdıklarımı bir hezeyan ya da paranoya olarak yorumlayan olabilir diye, aynı yazıyı ileriki bir tarihte yayınlamayı düşünüyorum. İddia edebilirim ki; o gün sıradan bir yazıya dönüşmüş olacaktır okuduklarınız. 
diye bitirmiştim. İşte verdiğim sözümü tutuyor ve aynı yazıyı noktasını, virgülünü değiştirmeksizin bilginize yeniden sunuyorum. 

Size bugün ilk kez "haydin dostlar" demiyorum....

Zira her şey güllük gülistanlık. Basurlu kıçın kalkmaya tenezzül etmediği günlerden birisi...

O yüzden şu kadar diyebileceğim; oklar rahatımızı bozamayacak kadar yaydan çıkmış... 

Bugün, tesadüfen çeşitli kurumlardan farklı dostlarla muhabbete maruz kaldım. Gördüm ki... işler görülemeyecek noktaya gelmiş. Kurtlar kuzu postuna falan da bürünmemiş, adeta organ nakliyle derilerine nakşolmuşlar... Anlayacağınız mahvolmanın sarsıntısını "Hayrolsun" diye var olmaya yormuşuz. Tek teselli verilen mücadelelerin sessizce gerçekleştiği, boyun eğmeden, delikanlı kıvamında. Zira akıl almaz bir ustalıkla itirazlara karşı tüm önlemler alınmış. Yani 2'nin 1'i diye bunca zamandır boş yere refikamın günahını alıp durmuşum. Açıkçası; fiyaskonun sahipleri nohutçular değil de yanyana bayrak sallayıp, marş söylediklerimizdenmiş. Hançeri karında ararken sırtta bulmanın hüsranı diyebiliriz. "Mevzi" diye kast edilen meğerse "mevki" diye yanlış anlaşılmış gözüküyor.

"Gitme kal... n'olur" diye düşünenler, yarın olur "alır başımı giderim" demeye başladı. Körün istediği zaten bir göz. Ardından açıklama da gecikmedi... "Güle güle". Nazım Usta kadar dayanma sınırları mı zorlandı, ismi unutulmuş Bursa Emniyet müdürü mü "hele seni bir göreyim" mi dedi, yoksa "evi mi basıldı güpegündüz"?

Hele bir kocaman alışveriş merkezine uğrayın, paketlenmiş bohçaları bir adım gerilerinde yeni döşenmiş mermerleri x-maxi mantolarıyla süpürterek nasıl yılbaşı alışverişi yaptıklarına şahit olun, Noel babalı mumlar, yumurtalar, yanıp sönen ışıklı çamlar,... en çok güldüğümse, elindeki tespihini bileğine dolamış mavi eşofmanlı adamın karısının başına inat elinde iki tane bir kol boyu oyuncak kız bebeği kasadan geçirişiydi. Bebeklerin elinden gözünden çok uzun sarı saçları onları cazip kılıyordu. Hadi ben bu işten bir şey anlamadım... doğaldır. Ancak kalıbımı basarım ki anlamama konusunda badem bıyıklı da first lady özentisi sıkmabaş da benden altta kalır yanları yoktu. Ama asıl anlayamadığım ise, imam bıyıklarının altına 47'den menkul yavşak gülücüğünü kondurmuş, sonradan 4 kadro yükseltilmiş görüntülü zavallının yapmaya kalkıştığı. Aklınca benim uzamış saçlarımın, ardında sürüklediği kırlent başlıya nazire olduğunu keşfedip beni market arabasıyla peynir reyonuna sıkıştırmaya kalkışması, küstah küstah salyalı gülmesi... nasıl da korkuya bürünüverdi elimdeki alışveriş sepeti olanca ağırlığıyla anlamsız bir biçimde başına doğru havaya kalkınca... Bilebildiğim, artık sırtlarındaki zemberekleri kurulup oraya buraya bırakılmış bu tek tiplere karşı her an hazırlıklı olmam.

Yedi haneli sayılar yerine, tatlı sularda yüzmemiş Sosyalist, ihale almamış Sosyal demokrat, çek senete bulaşmamış milliyetci gerek yaşanacak günlerin külfetini taşıyacak... bir Don Kişot gerek; elinde kargısı, altında Rozinantes'i, başında miğferi, eşeğine binmiş Sanço Pançosuyla... hani servetini reddetmiş, bir handaki hancıbaşının ağızkokusunu çekecek kadar mütevazı.

Görünen o ki; aydınların birer birer ışıkları söndürülüyor, yumuşak karınları okşandıkça...

Kimse; "bana niye elleşsinler ki ?" diye rahat hissetmesin. Şu an müsteşar, genel müdür, yardımcıları seviyeleri çoktan geçildi bile. Artık, sıradan mühendis, doktor, öğretmenin yerine "kimi koysak" ın derdindeler.

Bugün olmamışsa yarın; seçiminiz sorulacak, mevki mi, mevzi mi diye.

Düşünün bir kere hangimiz ayıpladık;
"Memleketi bir çift kadın memesine satarım" diyen Ahmet Altan'ı,
"Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı sırtımızı Amerika'ya dönmeliyiz" diyen Fetullah Gülen'i,
"Boğazlar milletler arası bir komisyona devredilmelidir" diyen Rahmi Koç'u...

Yarın ya ışığınızı söndüreceksiniz ya da terkedildiğiniz yoksunluğunuzda inatla ışıyacaksınız.

Sizi de diğerleri gibi ayıplamayacağız... söz.

Yalnızca 20 yaşında bir fidanın ölmesindeki şiarında artık siz olmayacaksınız... 

Işıklarınızın yaşarken daim kalması dileklerimle...

Sevgilerimle...

ahb
not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder