5 Aralık 2009 Cumartesi

Şafağın Tepesi Attığında

Siyatik ağrısı, bir kağnı tekeri gıcırtısının sancısında
Bacaktan ayağa doğru vuruyor, çığlık çığlığa...

Palamarları çözülmüş bir tekne,
Evden çeyiz bohçasını yüklenip kaçan gençkızın endişesinde
Alargayla buluşuyor gizlice,
Sessiz, sedasız, kimsesizce...

Martının biri,
Göz göre göre, dalgalara inat keskin bir dalışta,
Günlük nafakasının derdine düşmüş,
Pürtelaş kanat çırpmakta...

Köpüklü sulara çivileme atlayan bir çapa,
Peşisıra sürüklüyor zincirini ardındaki şıngırtılarla,
Sanki, dibi boyladıkça ondan kurtulacakmışcasına...

Umursamıyor bile kamışını olta,
Fır dönen makaranın boşalmasını karnında,
Onun aklı misinanın ucundaki çekişeceği allı pullu balıkta...

Az önce 6 kilo balığı
Süzüle süzüle avlamış mantar kafa ağ,
Nazife’nin kaynattığı beyaz çamaşırların edasında
Kurşun ayaklarından asılmış Erguvan ağacının dallarına,
Rüzgarla oynaşıyor
Üzerinde hala balık varmışcasına...

Limanın delisi olmuş bir kayık,
Lumbozlarına küreklerini takmadan
Dalgalanan burnunu bir daldırıp bir çıkarıyor denize bıkmadan,
Sanki alay ediyor bağlanmış çımasıyla
Uçları sivri kayalara aldırmadan...

İhtiyar balıkçı,
Yakaladığı kısmetlerini istiflediği
Boşalmış kasadan arta kalan dibindekilerini
Nasırlı elleriyle denize serpiyor
Gidilenin aslında gelinen yer olduğunun
Bilmeden yapmanın tuhaf bilgeliğini...

Birden,
Hepsinin göğsüne bir Güneş doğuyor,
Isınıveriyor her yan,
Gün belki de yarın olur diye
Ama bugün, dün olduğunun aynı tefekküründe
Zamanı durduramamanın biçareliği ağır basmış bir kere,
Kendini kapıp koyvermenin görmezliğinde...

ahb
 
5.4.2008
“Güne sabah çöktüğünde”

 
not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder