21 Aralık 2009 Pazartesi

gibi

Üç gün arayla annemin yanına gittiklerinden, bana 60 yılının henüz başlamadığı bir kış gecesi; cümbüşün tellerinden, onların seslerinden, rakınının beyaz buğusu kaplamış çıra kokusu saçan sobalı bir odada bu şarkıyı ilk kez dinlediğim o anı kaldı aklımda, ikisini yanyana pembe badanalı bir duvarın önünde otururlarken en eskisinden hatırladığım.
Bu nedenle, bana da zaruretten bir kez daha aşağıdaki satırlarla onlara güle güle demek düştü... Yolları açık olsun... 

"Haa, Anneme yolladığım selamımı söylemeyi unutmazsınız, di mi ?..."
Sefere yeni çıkan Dayılarıma... Hasretle, Hüzünle, Sevgiyle...

Hani yaz güneşi altında
Birden yanağa rüzgarın değmesi gibi,
Sonra akşam yorgunluğunda kestirilirken
Aniden sıçrayıp uyanmak gibi,

Hani ağustos böceklerinin beklenmedik anda
Hep birlikte susmaları
Ve yeniden
Hep birlikte cırlamayı sürdürmeleri gibi,

Hani masmavi gökyüzünde
Gözle görülmeyen buluttan
Üç damla yağmurun başa düşmesi gibi,

Hani kalabalığın ulu orta yerinde yaşanan komikliği
Tek başına fark edip
Üstelik yetmezmişcesine
Bir de kendini tutamayıp
Dolgun ve diri bir kahkahayı patlatma cesareti gibi,

Hani yanlış çalınmış bir kapı zili,
Yanlış aranmış bir telefon görüşmesi sonrasında
“Keşke doğru olsaydı” denilmişliğin pişmanlığı gibi,

Peşrevsiz, hazırlıksız üzülmenin
Umarsızlığında yakalayıverir
Birden bire duyulan
O en çok sevdiklerinin
Bir daha hiç geri gelmeyecek gidişleri.

O an canın yandığı sanılır,
Öyle ki;
Ovuşturulunca, öpülünce geçecekmiş gibi.

Bir teknenin iskeleye kıçtan yanaşırken
Suya demir atması gibi,
Mehtabın bulutun arkasından çıkması gibi,
Rüzgarın bir an durup
Tentelerin çırpınmasına ara vermesi gibi,
Ismarlanmış bir bardak demli çayın
Tevekkül içinde önüne konması gibi,
Tepelerden yuvarlanan taşın
Yamacın orta yerinde durması gibi,
Yanan bir sigaranın ateşini
Kayalara çarpan dalgalardan sıçrayan
Su damlasının söndürmesi gibi,
Bir kitabın,
Son sayfasının son cümlesini de okuduktan sonra
Gözlerin uzaklara dalıp
Elin arka kapağa abanmış yemin eder gibi
Durup yaşamı bir düşünebilmeli.

Yaşayan her görüntü,
Yaşanan her duygu
Önce bir duvara çarpmalı
Sonra yağmalı zerreler beynin kıvrımlarına…
Buharlaşmadan.

Kaldığın yerden devam edebilmeli
Adeta hiçbir şey olmamışlığın aldırmazlığında.
İçinde yeniden bir bir birleşmeli
Bir bulmacanın parçaları gibi.

Beyindekiler kelimelere,
Kelimeler görüntülere dönüşmeli
Yaşamın bağında yetiştirdiğin her düşünce
Bir kav olmalı beynin loş mahzenlerinin
Ilık ve kırmızı deminde…

ahmet haluk başaklar

8/15.8.2003-Bodrum
“Uğurlamanın zorluğu”

“Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı – Mavi”

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşabilir, YAHOO360 ARSIVI bölümünden yayınlanmış eski günceleri okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder