28 Nisan 2010 Çarşamba

Naylon Çadırları Unutmamak...



Önce; 1 Mayıs 2008 de ne yazdığımı okudum;

Bugün, yine Sular İdaresinin çatısında otomatik silahlı insanları görünce aklıma 1977 geldi... beklemeye başladım, ne zaman aynı görevi ifaya başlayacaklarını...

Anılardan konuk olmuş bu kişileri bugün bile hala yetkini, yetkilisi başlarını bir sağa bir sola döndürerek kaşları havada "kim olduklarını" birbirlerine sormayı sürdürüyorlar...

"Şeytan aldı götürdü satamadan getirdi..."

Elverdi'nin başına ne geldi....
Sivas'ı yakanlara karganın kılavuzluğunu yapan belediye başkanı Karamollaoğlu'nun başına ne geldi...
Onların değil ama halkın başına getirildiler, fedakarhane cahil cesaretlerinin bedeli olarak...

kısaca onlar da meclis çatısını alttan ceylan koltukların koynundan seyrettiler...

Eh nasılsa kimlikleri hala belirlenememiş olduklarından, büyük bir olasılıkla yukarıda sıradan akla gelen isimlerin yan sıralarına oturmuşlardır da dini kimseye kaptırmayan yine bizim şaşkınlar başlarını bir o yana bir bu yana sallamayı sürdürüyorlardır... belli mi olur ?

Ömrüm neredeyse geçti gidiyor, Kültür Bakanlığı kapatılmış ya da diğer deyişle giydirilmiş olsa da çatı kadrosunun atamaları hala münhal kadro olarak ciddiyetini korumakta...

Biliyoruz ki; gerçek adalet öteki tarafta tecelli edecek, her ne kadar bizim şaşkınlar akıllarına bir türlü getiremeseler de. Ama itirazım var, adalet ikinci yarıda gerçekleşecekse bizim bu Dünya'da işimiz ne ola ki?

Ne yani; Hastaneyi bombalayanlar yarın kucağında ateşlenmiş çocuğu ile Acil'den girdiklerinde "Siz en iyisi, yeşil seymayeyle sulanmış o özel Hastanelere gidin, onlar baksın" mı denecek ?

Doğrudur, bizim cahil aslında kendi aklını copladığının farkında olamayacak kadar karanlığa batmış... cehalet batağında boğulacak kadar zikir içinde... zifir içinde...

Halbuki iktidar aynı iktidar, muhalefet aynı muhalefet. Ama işçi o işçi değil. Yazının yazıldığı zamanlardaki terörü yaratanlar işçiler, emekçiler değildi ise müsebbibler böylesi bir tornistana neden yelken açtılar ? diye soruyorum kendime.

Orduya, yargıya bunca yüklenecek gücü olan emperyalist ABD ve bedevi çadırları içine kurdukları oyuncak sarıklı kuklaları, Cumhuriyeti iki basamağa kadar yükseltmiş $ maaşlı tatlısu solcuları, deşifre edilmekten dahi çekinmeyen fütursuzlar neden geri adım atmış gözükmekteler. Hatta ileri gidip Sosyalistten çok Sosyalizmin arkasında olduğunu iddia edip de inanmadıkları kararlara "Hayır" diye bir türlü el kaldıramayanlar, Tekel işçisini Abdi İpekçi parkında deniz niyetine parkın süs havuzuna dökmeye kalkışanlar; bu gün emeğin yeniden dirilen direnişinin kokusunu aldılar sanırım.

Sözün özü; eski magazin alışkanlığıyla Hidayete erenlerin Beyaz Piyanosuna saplanmadan, Emperyalizmin bunu paşa paşa kabulleneceği sanılmasın. 1 Mayıs verilmiş bir hak gözükmekte, kazanılmış değil. Eğer ki; o gün Hükumet alanlarda 4C yi kaldırdığını açıklarsa anlam kazanacağı kuşkusuz. Zira, peşkeş uğruna yitirilen gerçekte iş değil kurumlardı, ülkenin bağımsızlığıydı ve bu yüzlerine tükürükler saçarak haykırılmıştı... yoksa o da mı unutuldu, aradan bir mevsim bile geçmeden. Kazanılmış hakları; "İstedikleriniz, bu ülkenin kıt kaynaklarını hovardaca savurmaktır, yoksulun boğazından kesip size verecek değilim" diye nitelendirenler bu gün Demokrasi havariliklerine işçi dostluğunu da eklediler, işçilerin unutacaklarını varsayarak. Fındık üreticisinin bir seçim öncesi yaptıkları yinelenmesin. Hele ki, yandaş sendikaların tuzağına düşüp de yaşadıklarını, yaşatılanları bir gaflet içinde akıllarına getirmezlerse, 1977 nin 1 Mayıs'ında fotograftaki, şimdileri elleri yağa, bala bulamışlarca katledilmiş emekçilerin kemiklerini sızlatacakları unutulmamalı, kemiklerin sızım sızım sızlatılmasında hiçbir sakınca görülmeyen günümüzde...

Selam olsun; Emeğin Bayramını bir emekçinin kararlılığında, tutarlılığında kutlayanlara...

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşabilir, YAHOO360 ARSIVI bölümünden yayınlanmış eski günceleri okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder