17 Haziran 2012 Pazar

58.mumun şifresi

"İnsanlar ne garip..." diyerek kendi aymazlığıma başkalarını da ortak etme şark kurnazlığına kalkışmadan, "Aklım ne garip..." diye başlasam yerinde olur sanırım.
Yaş günlerinde pastanın üzerine dikilen mumlar, bu gün dikkatimi çekti.

İngilizcede, "Candle" (kendıl).  Yurdum dilinde Mum. Ancak yaşı ya da başına dikilmiş mumu çok olanlar için Mum, Ampulün ışık gücünü ifade etse de Kandil denince kutsiyet çağrışır beyinlerde. Ancak candle'ın tercümesi Kandil.

Etimolojisini koyarsak bir kenara; insanoğlu her yıl küçük bir aydınlığa sahip oluyor gibi. Ölene kadar da adeta kristal bir avize aydınlığına dönüşmekte. Sonra... sonrası kutsal bir üfürükle ilk karanlık. Bu ise, benim sinekli bakkal alışverişinden de beter.
Anlaşılan; her yıl bir mum aydınlığına sahip olunuyor, kendimizi üç beş senede kral koltuğuna oturtulmuş bulsak da. Ya aklımızdaki aydınlık; dışından belli olmuyor ya da aslında saçtıklarımız dışımızda da, yetersizliğimizin içimizde olduğuna kendimizi ikna etmenin dalavere yollarında, telef olunmakta.

Sonuç; onca öğütülenden ancak ve ancak, bir mum alevi kadar aydınlık elde ediliyor, bilgisayarların işlemci hızlarına inat, sosyalleşme sitelerinde incir çekirdeği dolmalarını doldurmanın ötesine bir türlü geçememenin takiyesinde. Bu nedenle doğaldır ki; "aklımızdaki ışık içeride olduğu için dışından görünmüyor" diye çağdaş, atılımcı, yenilikçi, ileriyi gördüğümüzü iddia etmekteki inat, eşeğinki ile aşık atmakta.

Bana çelişik gelense; her yıl yitirilen bedensel enerji üretme kaybına karşın, yeni yılla birlikte bir mum daha besleyebilmek, tek odalı gecekonduda yaşayan bir işsizin, 8 çocuk doğurmuş karısından duyduğu, dokuzun yolda olduğu müjdesinin yarattığı tuhaflığın tereddütü. Karlı kayın ormanına dönmüş mumları da tek nefeste söndürmenin bronş kaybını önleyemediği ciğer yetersizliğine ne demeli? Ne'o?, tutulan dilek murada ersin diye, hem de karanlığa bürünerek. Karanlıkta hangi emel vücut bulur diye çanak tutarsam, yeni kürtaj yasasıyla her an burun buruna düşmek an meselesi.

Piyasayı kasıp kavuran güçlendirici hapların da yeni mumun ışığına faydası yok. Zira, bu itiyat, olsa olsa mumun parafinini alttan eksiltip, ışığını loşlaştırmakta.

Çağdaş Penguen alışkanlığıyla, konuşarak ışık yayma yoluna sapılabilir ki, karanlıkta sokağın çıkmaz olduğu görünmediğinden, sıkça çarpılan duvarın dibinde haylice kolu kanadı kırığa denk gelinebilir.

Sanırım yüzyıllar öncesi başı ışıldağa dönmüş düşünür bundandır; 
"tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğim" demesi boşuna olmasa gerek.

Bunun yanında, yine mumu çoğalmışlar çok iyi bilir ki, dikim alanı için; gençken pi sabiti değişmeksizin çapı dar bir daire yeterliyken, yılları çuvallamış biri için artık yayılmış, kreması tabağın kenarından taşmış, geniş bir tabana ihtiyaç olduğu. Yine mumu az olan pastaların içeriklerindeki çeşitlilik ya da başına mum sepeti koymuşların tek tip meyveli pastalara talip olduğu, sanki tümünü tek başına kendi yiyecekmişcesine.

Kısaca bugün, bu ve benzeri açılımlar aklıma geldikçe anladığım o ki; bütün bunlar 58.mumumun aydınlığında gelenlermiş. Bu aymazlığımın karanlığı da, 58.mumumun aydınlığıyla giderilmiş oldu, kimileri bunu 18.mumunda farkına varmış olsa da. Ha 18, ha 58. Önemli olan dört kolluya bindirilmeden aydım ya...      

Ellisinden gün almak,
Güne elli vermek…

Yarım asırlık 
Bir sinekli bakkal alışverişi işte, 
Bu benimkisi… 


ahmet haluk başaklar 

18.6.2004
“kendi yaktığın mumu
kendin söndürmen…”
 


“Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı – Kırmızı”

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder