Palamar içten
içe çürümüş meğerse,
Çımasını boynuna
doladığı babanın bundan hiç haberi olmasa da.
“Kalk
gidelim” köpükleri cıvıldaşırken uskurda
akla bile gelememiş,
iskeleye bağlı olduğunun unutkanlığında.
Zaten tuzlu
su yapmış yapacağını;
kalafata da, mizanaya da, çımaya da.
Kalmış gerisi
bir bahaneyle orta yerinden alargada kopmaya.
Aldanıp,
gölde süzülen beyaz kuğu edasıyla
deryada da inanmak aynı namın salınacağına,
bodoslama çarpmadan
az önce sarp kayalıklara.
Omurgasız
kaburgaları üzerinde çürürken yalımda.
Paslanmış bir
abidenin kibiriyle;
pusula
ibresiyim derken ibretlik olmak,
ölmeye yatarcasına
damarları boyunca yol yol yok olmak
çapa atacak
dermanın yoksulluğunda,
soğuk bekar
yatağıymışcasına tek başına
devrilip yan
yattığı kimsesiz tenha kumsalda.
Sevgilerimle...
ahb
not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.
Ne diyeyim, çok güzel olmuş...
YanıtlaSilKötü balıkçı teknesi ile yaptığımız mavi yolculuğu hatırladım şimdi......
Beynine, yüreğine sağlık...