11 Mayıs 2013 Cumartesi

Çamur Ustası

Yaradılışı anlaşılır kılan, öyküsünün iyi anlatılmasında yatmakta. Evren, Dünya, Canlı, İnsan basamaklarının beden ölçüleri farklı da olsa ortak yanı, hepsinin bir yaratılış öyküsüne sahip olması. Ancak; "yaradılış" kelimesi her niyedir bilinmez, sözünün geçtiği her cümlede hep ilk yaratılana uygun görülmekte. Oysa, Adem'in yaradılış öyküsünün tüm din kitaplarındaki açıklanamaz anlatımı göz ardı edilerek, evrimin deviniminin bir parçası olarak insana yüz dönülürse, her doğum en az Adem'in mistik kitaplardaki öyküsü kadar muhteşem, akla durgunluk verecek mükemmelikte olduğu kuşkusuz. Tabii ki bugünlük konuya "insan" diye başlamamızdan, Evren'de oluşum geçiren her canlı ya da cansız için kullandığım sıfatlar aynen geçerli.

Halbuki; yaradılışlardaki anlaşılmazlık her ne kadar dinsel açıdan mucizevi hali yüceltilmiş olsa da, bilimsel yönden tüm fen bilim ve dallarına sırtını dayar. Bu kez de sıra, tüm fen bilimleri konusunda anlatılacak ayrıntıyı anlayabilecek kadar bilgi sahibi olmaya gelir. İlgilenip de bilgilenenin ancak kendi öğrenimi -o da varsa-kısmında ukalalık etme hakkına sahip olması, tümünü tartışabilecek insan sayısının nadideliğinden ötürü bir türlü becerilemez. Kısaca, öğrenim görmemiş bir duvar işçisinden; hem biyoloji, hem genetik, hem kimya, hem matematik, hem geometri, hem trigonometri, hem fizik, hem mekanik, hem akışkanlar, hem elektrik, hem elektronik, hem mekatronik, hem tarih, hem coğrafya, hem sosyoloji, hem psikoloji, hem antropoloji,... ve oluşumu sağlayan nice dallar konusunda tümüne hakim ve tartışabilecek düzeyde olma beklentisi bunca düşük bir katsayıya karşılık gelirken, evrim ve evrim kuramlarını anlayıp kabul etmesinin, iyi niyetin ötesine geçemeyeceği bir gerçek olsa gerek. Bu nedenle, sonu gelmeyen öykünün algı sınırını göğüslemesinden sonrası için, en kısa öykü olarak "Tanrı yarattı" diye verilmesi, bence en uygun düşen yöntem.
 
Hangi bilim olursa olsun, hal dönüp dolaşıp yine öyküye ya da temelini oluşturan; dil, cümle, söz, sözcüklere gelip dayanmakta. Açıklanamamış bir problem, anlatılamamış bir deney, tanımı yanlış anlaşılmış bir kavram bunun gibi yetersizlikler, sonucun burnunu aksi yöne çevirmesi kaçınılmaz.
İşte böylesi bir niyetle, insanın yaradılışının öykü iskeletini oluşturan dört temel kelimenin; sözlük değil de, gerçek anlamlarından yola çıkarak yaptığım sosyal bir atölye çalışması, bugün sizinle paylaştığım. 

Niyet: Belki de en kolay teşne olunan ve iradesizliğin, sebata inat sabırsızlığın had safhaya eriştiği aceleci icraatın, akıldaki yansıması olsa gerek ki; icraat, toplum önünde "3" diye hedef belirlemeyi aşamadığından, namütenasip sınıfına girmekte ve ben de buna ayak uydurarak, icraat kelimesinin eylemselliğinden vazcayıp söylemselliğiyle yetiniyorum.
İcraat: Ancak her niyet, kuluçka dönemi ile örtüşemediğinden, sonuç alınması yalnızca tadı damakta kalmış tozlu bir anı olarak kalır ya da niyet akla hiç gelmemişken, ansızın yakalanıldığında, dünden niyetliymişcesine toz kondurulmaz.

Hamilelik: Her ne kadar gebenin beklediği bebek zannedilse de; aslında günlerdir, gelecektir neler getireceğinin belirsizliğinde.
Doğum: Tarafların ilk karşılaşmasıdır, her seferinde bu buluşma aşk doğurmayıp, işçi-işverenin aralarındaki symbiosis yaşam ilişkisinde sürse de.

Buraya kadar, her dişi cinsiyetin taşıdığı güdülerin yol haritasıdır; anatomik yapıları el verse, erkekte de olsa aynı duyguların taşınacağı, eylemlerin yaşanacağı kuşkusuz. Ve Annelik bir meslek olarak kabul edilirse, başlangıç tarihi doğumun bitimiyle başlar ya da o tarih geçse de mesleki ilgi, bilgi, beceri eksikliği ile anneliğe ulaşılması her sabah ertesi sabahtan medet umar, katlanarak artan, altından kalkılamaz borçlar gibi karabasana dönüşür. Bu ise; süreç içinde umursamazlık, aldırmazlık olarak vücut bulur ya da vücudun bulabildiği ancak budur. Sonuçta doğurulan büyütülür, doğan da büyür. Bir canlının büyümesi; temsil ettiği sınıfın yüz karası da olabilir, alnının akı da. Canlılar içinde insanın taşıdığı vasıflar göz önüne alındığında, büyütme kifayeti değil, olsa olsa keyfiyeti temsil eder. Ama farkına varılan o ki; annelik doğumun bitiminde başlar ve öncesindeki etapların (niyet, icraat, hamilelik, doğum) koşullarına tabi değildir, her ne kadar taassup ile "çocuğu olan kadına anne denir" tanımı şarkın tesettüründe "çocuk doğurmuş kadına anne denir" diye tornistan edilmiş ise de.

Biz büyüyecek çocuğa geri dönersek; önüne yiyecek konmuş her canlının biyolojik gelişimi sürecinde, bir bebeğin de büyümesi, hayret edilesi bir durum değil. Zira, büyümekle insanlaşmadığı, sürecin büyütmek yerine yetiştirmekle mümkün olduğu ise, duru bir su kadar görünür gerçek. Kısaca, yetiştirmenin; 5 duyunun zeka kulanılmadan eşgüdümünü akılla sevk ve idare etme becerisinin kazandırılması ya da yaşarken her an, hayvansal güdülerle yönlenmek yerine, aklı kullanmayı alışkanlık haline getirmek olduğu gözükmekte. Hatta, beynin fizyolojik ve anatomik sırlarının çözülmesi yakın geçmişe denk geldiğinden, aksine aklın yürekte olduğu varsayılmış tarih boyu. Ve bu nedenle de, aklın hep sevgiden geçtiği kabul görmüş, kendi çağlarının insan olarak gelişmiş toplumlarında.

Tüm bu içsel sorulara bulunan yanıtlarla, sonunda kala kala Annelik; "bir bebekten adam yaratan kişidir" sonucuna gelmemek elde değil. (Takiyeye yol açmamak adına; tanımda "adam" diyerek kast edilen, erdemli, onurlu, donanımlı insandır, cinsiyeti değil) Kısaca; her Annelik yapanın mutlaka Anne olmadığı gibi, her Annenin de Annelik yapması söz konusu değil. Üçüncü boyut katılmaya kalkışılırsa, Annelik yapmanın cinsiyeti de söz konusu değil, buna açıkça tanıklık yapabilecek; bunca abi, baba, amca, dayı, dede sayısının çokluğunu göz önüne alarak. Aksi halde, çarpıtılmış hipotezden elde edilecek kaypak aksiyomun ışıksız kavşağında; annesiz yetişmiş nice değerli insanın kuşkusuz vasıfsız olacağı sonucuna varılır ki, bu aslını inkar etmenin ötesine geçemez. Ve çevrede görülen her yetişmiş vasıflı insana, biyolojik Annesi olmasa da, Annelik yapan birisinin varlığına rastlamak bir tesadüf olmasa gerek.

Bu sonucun başka bir ifade edilişi de; "malzemeden kaçınılmadan, üşenmeden, erinmeden, gocunmadan emekle yoğrulmuş hamurun, kıvamla ve ihtimamla, aceleye getirilmeden demleyerek, akıl, bilgi, sabır ve sevgiyle pişirilmesi" olsa gerek, çevremizde fizyolojik olarak insan görünümünde olan kimilerine bakıp aldansak da, aynı familyadan geldiğimizi inkâra kalkışıp inanamasak da.

Tüm yazdıklarımın ışığında;

Bu masmavi dünyada,
insan yetiştirmiş ya da yetiştirmeyi sürdüren
...
annelik mesleğinin kutsal emekçilerinin

Annelik Gününü Kutlar; 
yüreklerindeki, akıllarını taşıdıkları ellerinden öperim.

Sevgilerimle... 

ahb 

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder