17 Aralık 2010 Cuma

Kurşunun başına Akıl sıkmak...

Yasası çıktı çıkıyor ve meraklanmanın, kaygılanmanın yeri de değil, zamanı da. Zira; neslimiz eğitildi, öğretildi; 16 işlevli oyun çubuklarıyla canlı öldürmenin artı değer kazandırdığı, puanlar oranında söz sahibi olunduğu, biriktirdikleriyle de sanal da olsa daha iyi savaşacak, daha fazla canlı nesneleri ortadan kaldıracak silahlar alınabileceği. Bu konuda ya bilgisi olacaktı ya da puanları. Onlar puanları olmasından yana oy kullandılar, tıpkı ağabeylerinin, ablalarının rağbet (rating) puanı toplamak uğruna donlarını bayrak yapmaları gibi. Hatta bu konuda öylesine ustalaşıldı ki, kan bile bir iğrenti yaratamaz oldu ruhlarında, "sevgilim" diyebildiği sevdasını, revaçta olan sanal bir oyundaymışcasına testere ile başını gövdesinden gözünü kırpmadan ayırabiliyor, "Kurtlar vadisi" bir kaç replik onu teselli ya da rahatlamasına yeterken. Tıpkı; çocukluktan itibaren sanal direksiyonlarda ustalaşmış, 18. yaşgününün ertesi günü tarihli ehliyeti ile yollara, hayata kan kusturmaları sıradanlaştırıldı, öyleki; artık Devletin en üst kademesindeki veliahtlar bile umursamadan bir sanatçı canı alabiliyor, dört lastik tekerlekli çağdaş atlarının nalları altında. Sıra, babalarının armağan edecekleri "polat alemdar" silahlarında, dün piyasaya sürülmüş cep telefonuymuşcasına haydan gelenler, huya havadan savurtulacak, umursamazca.

Kutsiyeti tartışılmaz, kabul edilmiş bu metalden materyallere (araba, 3G telefon, taşınabilir el bilgisayarı) karşı beslenen bağımlılığın, sadakatin uçurumdan sarkarak sevgiliye kır çiçeği kopartabilme gözü karalığında, duygusal boyuta taşındığı da tartışılmaz, kimilerinin kendi dört farlılarına koydukları isimleriyle seslenmelerine bakarak.

Kısaca; sıkça anılan "at, avrat, silah" üçlüsü varlığını sürdürse de farklı boyuta taşınması da bir gerçek. "At" yerini, dört tekerliye bırakmış, "avrat"sa eldeki sevdalanılmış metaller sayesinde çağdaşlaşmış. Eh, sıra "silah"a gelmişti. Üstelik, sözü edildiği üzre, toplum hazır güven içinde kullanabilecek bir olgunluk, doygunluk, bilginlik, dinginlik içindeyken.

Vurulanlar,
Vurulacaklarını anladıkları anda
Vurulmayı hiç istemezler…

Vuranlar da,
Vuracaklarını anladıkları anda
Vurmayı hiç istemezler…

O an Vurulanlar Vuranlara
Gün gelir Vuranların da
Siperdeki mevzilerini dahi
Değiştirme fırsatını yakalayamadan
Vurulacaklarını anlatırlar
Geri tepen bir merminin Vurgununda…

Arpacığın ucundan gözükenin adı
Vuran da olsa
Birazdan Vurulan olcaktır;
Mahkeme kararsız, ilamsız, temyizsiz.

Mermi;
İçine nefretle sıkıştırılmış ölümü taşırken,
Ne ve kim uğruna,
Hangi yaşamı sonlandıracağının cehaletindeki
Düşüncesiz aklını,
Bir ayağını kırıp osuruklu kıçının altına alarak,
Üzerine oturur,

Gerçekte kendi aklını kurşunladığının aymazlığında…

ahb
29.6.2004

“Kurşunun aklı açacağı deliktedir…”

Bin türlü ayrışma nedeni yaratılmış bir dönemde, zamanında oyun çubuğuyla tüm maharetlerini sergileyen yeni neslimizin, aynı başarıyı ayrışanların tarafları bertaraf etmelerinde gösterecekleri beklenmekte artık. Öyle ki; "Silah Üreticileri, Satıcıları ve Sevenleri Derneği (SÜSASD) başkanı Cuma İçten diyor ki,
"İç savaş çıkarsa silah gerekir, Boşnaklar silahlanmış olsalardı Sırplar bu kadar kolay katliam yapabilirler miydi?"

Ve böylesi, artık yadırganamayacak bu senaryo karşısında yaşanacakları, içindeki insanı seslendiren Ferzane Zenan da bugün ki köşesinden yasaya karşı duruşunun nedenini şöyle özetliyor;
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16554048.asp?yazarid=357&gid=140
"Ben hiç olmazsa ruhsatlı silahımla vurmuş olurum komşularımı, her şey yasal değil mi?"

Sevgilerimle...

ahb

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşabilir, YAHOO360 ARSIVI bölümünden yayınlanmış eski günceleri okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder