Doktorculuk oynayalım
desem;
Hani, sen satıcı kız
olsan bense alıcı oğlan…
Ve günlerden de
Cumartesi,
Mevsimlerden yaz olsa
bugün.
Güneşgözlüksüz
gözlerimi kısmış,
Kırışmış genç
suratımla geçerken
Vitrinlerin birinin
önünden.
Birden sen çıkagelsen
karşıma
Çipil çipil
bakışlarındaki gürültüyle,
Kapanmış gözlerini
yuvarlarından fırlatırcasına
Açsan yusyuvarlak
deli deli,
Ve sorsan bana cilveli
cilveli;
“Bu kokuyu daha önce
hiç denediniz mi?”
Tutunamadan düşüversem
anılarımın bekleştiği,
Çıkrığının ipi kopmuş
kör kuyunun dibine;
Burnumun içinde
yaşamımın kokuları
Kırıtsa işveli işveli,
Çocukluğumdan kalma
gençlik günlerimden.
Elmanın dalında
salınarak durduğu,
Yalanın yüzdeki
allıksız yanağa vurduğu,
Çocuklar büyürken her
geçen günün ertesinde
Babalardan kalma
ayakkabıların
Nasırsız parmaklara
biraz daha oturduğu,
Bir memur maaşlı
yaşama
Çok çocuklu bir ev
kadının sığıştığı,
Maşrapadan içilen
serin suların
Taşırdıklarının
çapkınca gerdana süzüldüğü,
Bir arapkızının gözünü
kırpmadan
Çiklet kapağından
gülümsediği
Bunun da yüzleri
güldürmeye yettiği,
İçi mantarlı gazoz
kapaklarının
İnatla, bir o kadar
gururla biriktirildiği,
Kırmızı, kabartmalı
kapağına dayalı
Bir parmak
kalınlığındaki kaymağı
Başına tac etmiş sütü
alabilmek için,
Dışındaki geniş
kalçalı cam şişelerin iadesinin
En son hesaptan
düşüldüğü,
Alışveriş için ipten
bir filenin yeterli geldiği,
Henüz yalı
sakinlerinin
Geçim sıkıntısından
dertlenmediği,
Gazetecilerin,
yazarların kalemlerinin
Kalleşleşmeye
bilenmeyi bilmediği,
Esen rüzgarlar çöple
samanı
Ateşli sevişmelerinden
yek vücüt etmediği
Günlerdi.
Sanırım işte bu
kokulardı
Şeytanın,
uçurtmasındaki kuyruğundan
Nazlı nazlı burun
direklerine düşürdüğü,
Efil efil eserek
deliklerinden
İçeri doğru isteyerek
itelediği.
Birden,
Evimin kokusunun,
anamın kokusunun,
Karşıki komşu kızın
Boncuk boncuk bakan
çocuksu kokusunun,
Sarma tütünlü,
tabakalı, muhtar çakmaklı
Cam pervazına dayalı
sedir kokusunun,
Köprüler altından
akmış köpüklü sulardaki
Bu günlerin farklı
düşlendiği sabahların, akşamların,
Güneşli günlerin
kokusunun
Artık
üretilemediklerini çok iyi bilsem de,
Başına neler geldiğini
bir de sana sorasım geldi.
Şimdi karşılardan
ahkam kesenlerin,
Bir zamanlarki çürük
yumurta kokulu
Yaşam öyküleri
tütüyor,
Alaycı ve yalancı
puslu günlerden.
Bilseydin nasıl elde
edildiğini kanalizasyondan
Yine de gösterir
miydin
Ellerinin arasındaki
minik şişesinden.
Aniden yere düşen
onurlu bir şişe kendini kırsa,
Cam parçalarının
Biçare sessizliğinden
yayılmış kokuların
Keçi sürüsü gibi dağılmasını
seyretsek ardısıra.
Birazdan her zerre yok
olup gidecek belki de.
Girdikleri delikten
dışarı tek tek,
Bir şişeyi kırmanın
utancıyla başları önde,
Sabaha karşı karakolu
terk edercesine şişmiş gözlerle,
Belki de daha önce hiç
yaşanmamışcasına,
Belki de hiç
koklanmamışcasına.
Yüreğimden bana kalmış
tortularını
Kazırken
damarlarımdan,
Sessizce
uzaklaşacaksın boynun bükük yanımdan
Elinde unuttuğun yine
o aynı şişe,
İçine sokuşturulmuş
kokusuyla
Yaslanmış burnumun
direğine,
Parayı her verenin
düdüğünü pervasızca çaldığı
Kenar mahalle
yosmasının sefaletinde.
ahb
Kasım 2004
“Anılara sarılmış kokular...”
"Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı - Kırmızı"
not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşıp okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder