28 Temmuz 2010 Çarşamba

Henüz, o yılların TC kimlik nosuna ihtiyacı yoktu.

Çubuk-1956
Yürek sevdayla ilk,
Rahimden çıkmış başı çekip çıkaran
Hiç görmediğim bir ebenin
Mahir, sıcak ellerini hisettiğimde tanıştı.

“Hoş geldin bebe”
“Merhaba güzel dünyanın sıcak elleri”

Bizleri bir sayan göbek bağı kesildiğinde,
İki ayrı yürek tek çarptı,
Sevgi, yaşamak ya da yaşatmak uğruna.

“Gözün aydın kurtuldun”
“Nerede o ? Bir gösterin n’olur”

Artık en büyük aşkım,
Acıktıkça karnımı tıka basa doyuran,
Sıcacık, mis kokulu,
İçi dünyanın en güzel sütüyle dolu
Bir çift memeydi.

“Pat, pat, pat”
“Gaaak”

İlk atılan adımda,
İlk söylemimin ilk kelimesinde
Kendime aşık oldum.

“Oh çok şükür sonunda bu da yürüdü”
“Aşkama baba geyecek, bana yamyak veyecek”

Ailedeki aşık sayısı az gelmiş olacak ki,
Annemle birlikte gittiğimiz hamamlardaki,
Çevre kadınlarına vurulmaya başladım,
Sıcak göbek taşının
Sivri kenarına vurarak kırdıkları
Sarı, lekesiz, sulu Ekmek ayvalarını yerken.
Bir de,
Gözüme köpük kaçtığında
Taş sabunu başımda toklatan,
Kucakladığında hamamın kubbesini
Göbek taşından havalandırabileceğini sandığım Neşvete,

Sultanımdı.

İşi azıtıp,
Önünden her geçişte elime peynir şekeri tutuşturan
Sinekli bakkal Kör Selahattin’e,
Naftalin kokulu manifaturacı Nurettin’e,
Sinemacı Acele’ye,
Kasap Tahsin’e,
Avukat Orhan’a,
Doktor Cazım’a,
Binbaşı Vedat’a,
Simitçi Azat’a,
Kaymakam Vahit’e,
Baş öğretmen Cemalettin’e,
Vuruldum ha vuruldum.

Kopyayı baldırlarına yazdığı yerden okutmak için
Eteğini yukarı sıyırmak zorunda kalan
Sıra arkadaşıma,
Karikatür çizmeye çabaladığımız
Selçuk’a,
Erkek erkeğe birbirimize aşk şiirleri yazıp okuduğumuz
Ünal’a,
Sigara içmemize izin veren
Kahveci Kamil’e,
Yaşımızın sınırda olmasına göz yuman,
Ucuz şarap satan
Meyhaneci Baba’ ya,
Yolda, sinemada, otobüste, okulda, orada, burada
Uzun uzun kesişmelerimize rağmen
Şimdi yüzleri puslu cıvıl kızlara,
Veresiye alış veriş yaptığımız
Bakkala, manava, kasaba,
Buz tutmuş günlerde,
Sıcak dolmuş içinde çıkışmayan para için
“‘Gün gelir sen de tanımadığın birisininkini ödersin” diyen Şoförlere,
Sevgilimle tenha park köşesinde,
Görüp de arkasını dönen
Park bekçisine,
Tuttuğum sıcak ve nemli ellere bakan,
Yaşlı ve kırışık tenli ama parlayan genç gözlere,
Günde o kadar nikah kıymasına rağmen
Hala bıkkınlık gelmemiş
Kır saçlı nikah memuruna,
Umutsuzlukla gidip,
Umutla döndüğümüz
Doktora,
Çelme atanlara, terfi için taş koyan
Amirlere,
Yüzüne gülüp, arkandan dedikodu yapan
Memurlara,
Her gün başkalarına dertlerini sızlananlara,
Her gün başkalarının dertlerine sızlananlara,
Her gün kendisine dert edecek bir şey bulanlara,
Her gün gülecek bir şey bulanlara,
Kaybedenlere,
Kazananlara...

Vel hasıl;
Bıkmadan, usanmadan, yorulmadan,
Her an aşık olup durdum,
Sorma gitsin.

Ben yüreğime attıkça
O büyüdü.
Ben attım
O gelişti.
Ne kustu,
Ne patladı,
Ne çatladı.

Her gün yeni kuma getirsem de
Yürek hala o yürek,
Saat gibi atan.

Şimdi anlıyorum,
Benim için neden
Çapkın, zampara dendiğini.

Sanırım haklılar…

ahmet haluk başaklar

7.5.2001
“Bir çocukluk böyle geçti…”

"Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı - Sarı"

not: Diğer yazılarıma, yandaki GÜNCELERİN TÜMÜ bölümünden yıllık/aylık/tek tek ulaşabilir, YAHOO360 ARSIVI bölümünden yayınlanmış eski günceleri okuyabilirsiniz.

2 yorum:

  1. Çoook güzel...

    Selam ve sevgiler,

    YanıtlaSil
  2. demet laçinok29 Temmuz 2010 17:05

    sevgili arkadaşım ne de güzel dökmüşsün çapkın yüreğinin zamparalıklarını...çok daha uzun yıllar zamparalığın daim olsun. sevgiyle kal....

    YanıtlaSil